Güzellik sektörüne ne kadar ilgili olduğumu ve özellikle son dönemde kendi markamı da kurmamın ardından bu sektörün ne kadar içinde olduğumu beni tanıyorsanız veya önceki yazılarımı okuduysanız biliyorsunuzdur. Kozmetik, makyaj, cilt bakımı insana kendini iyi hissettirmesi sebebiyle her zaman araştırmayı, öğrenmeyi ve üzerine konuşmayı çok sevdiğim konular olmuştur. Ancak bugünkü yazımda kozmetiğin bu zamana kadar belki de gözümüzü yumduğumuz ve kendini iyi hissetmenin tam tersi olarak verdiği zarar göz önünde bulundurulduğunda insana kendini kötü hissettiren bir yönü hakkında konuşacağım. Benim bu konuda gözlerimi açan kolektif olarak içinde bulunduğumuz ve hepimizin canını yakan orman yangınlarıydı. Yıllardır duymaktan sıkıldığımız ve artık umursamamaya başladığımız küresel ısınmanın sonuçlarını artık göz ardı edilemez şekilde görmeye başladık. Bu zor süreçte hepimiz bireysel olarak neler yapabileceğimizi tekrar gözden geçirdik. Kriz anlarında psikolojik olarak o anda çözüm olarak görünen ilk alanda hareket etme eğiliminde bulunabiliyoruz. Bu sebeple ilk etapta ağaç bağışlamak herkese bir katkıda bulunduğunu hissettiren bir çözüm gibi göründü. Ancak bilinçli tüketiciler olarak bundan çok daha fazlasını yapabiliriz ve yapmalıyız. Bu gibi durumlar olduktan sonra doğanın kendini yenilemesini beklerken hayat tarzımızda bu krizin yeniden olmasını engelleyecek değişiklikler yapmalı, alışveriş alışkanlıklarımızı sonuçlarını düşünerek şekillendirmeliyiz. Ben kendimi bu konuda bilinçli, dikkatli davranan ve plastik tüketimi az biri gibi nitelendirirken, son zamanlarda yaptığım her türlü alışverişin plastik kargo poşetlerinde, plastik patpata sarılmış şekilde geldiğini fark ettim. Cam şişedeki küçücük bir losyon bile doğada çözünmesi imkânsız kocaman plastik ambalajlara sarılarak teslim ediliyor. Hepimiz bu sistemin bir parçasıyız ve bizim için küçük ve poşetinden çıkarıp kenara koyduktan sonra çöpe attığımız plastikler, birikerek bizi içinden çıkılamaz bir krizin eşiğine sürüklüyor.
Dünya'da her bir dakikada, denizlere ve okyanuslara bir kamyon dolusu plastik dökülüyor. Dünya Ekonomik Forumu'nun verilerine göre, her yıl ortalama 8 milyon ton plastik okyanus sularına karışıyor. Dünya Ekonomik Forumu bu trendin sürmesi halinde 2050 yılına gelindiğinde, denizler ve okyanuslardaki plastik oranının, deniz canlılarından daha fazla olacağı uyarısında bulunuyor. Bilim insanları giderek daha sık plastik parçalarına takılmış kaplumbağalar, balıklar, martılar ve diğer daha küçük deniz canlıları buluyor ve bu hayvanları kurtarmak zorunda kalıyor. Mikroskobik planktonlardan dev balinalara kadar tüm deniz canlılarını etkileyen plastik kirliliği, doğal yaşam için en büyük tehditlerden birisi haline gelmiş durumda.
Bilinçaltımızdaki değer tablolarımızı yeniden gözden geçirmemiz gereken bir dönemdeyiz. Bu nedenle yaptığımız alışverişleri, tüketim alışkanlıklarımızı çevreye ne oranda zarar verdiğini hesaba katarak değiştirmeliyiz. Sürdürülebilir markalara destek olmalı, kargo süreçlerinin plastiksiz hale gelebilmesi için sesimizi duyurmalıyız. Bu konuda başta kendi markam olmak üzere diğer markaları da bu konuda harekete geçirmek için elimden geleni yapıyorum. Çünkü bu dönüşümü ancak hep birlikte aksiyon adımlar alırsak gerçekleştirebiliriz.
Peki alışveriş alışkanlıklarımızı daha sürdürülebilir yönlerde değiştirirken, alışveriş yaptığımız kozmetik markaları hakkında nelere dikkat etmeliyiz? Dünyamız için her zaman en yararlı olacak seçimleri yapmaya çalışıyoruz, ama bunu yaparken cilt sağlığımız için de doğru kararlar vermeyi ve cildimize yararı olmayan bileşenlerden uzak durmayı nasıl başaracağız? Ürün seçerken nelere dikkat etmeliyiz?
İşte tam da bu noktada “temiz kozmetik” kavramı devreye giriyor. Özünde, temiz güzellik ya da temiz kozmetik, bir ürünü kendi sağlığınızı riske atmadan kullanabileceğiniz anlamına gelir. Bir güzellik ürünün içindekiler listesi yalnızca güvenli, temiz bileşenler içermelidir. Gözenekleri küçültmek, kırışıklıkları yok etmek ve yaşlanmaya meydan okumaktan nemlendirmeye ve dolgunlaştırmaya kadar güzellik ürünlerimizin bizim için çok şey yapmasını bekliyoruz. Görmeyi umduğumuz gözle görülür sonuçların yanı sıra, bu ürünlerin sağlığımıza zararlı veya toksik olmayan temiz bileşenlerle söz konusu cilt korumasını sağlamasını istiyoruz. Temiz güzellik hareketi son yıllarda katlanarak büyüdü ve bu tanımın resmi bir açıklaması bulunmadığı için farklı markalar bu kavram etrafında ürünlerini satışa sunuyorlar. Ancak cilt bakımı, makyaj ve saç bakımı için yeni temiz güzellik standardı aslında bazı belirsizliklere sahiptir - sözde temiz ürünler ("organik", "toksik olmayan", "vegan" vb.) etiketlerin tam olarak ne dediğini anlamak daha zor hale geldi. Temiz güzellik, alternatif tekliflerin sizin için "kirli" veya kötü olduğu yanılsamasını da yaratır. Herhangi bir marka kendisini “temiz” olarak niteleyebilirken, etiketlere ve içindekiler listelerine yakından bakmak, size yarardan çok zarar verebilecek ürünlere karşı kendinizi korumanın bir yoludur. İşte dikkat etmeniz gereken birkaç bileşen:
Paraben: Bilinen bir endokrin bozucu olan parabenler vücutta östrojeni taklit eder. Sık kullanılan koruyucu erken başlangıçlı ergenlik, tiroid sorunları ve hatta kanser ile bağlantılıdır. Çoğu kozmetik, formüllerinde yalnızca çok az miktarda paraben kullanırken, içerik kolayca emilir ve zaman içinde sık maruz kalma yoluyla uzun süreli zararlara neden olabilir.
SLS/SLES: SLS ve SLES, özellikle uzun süreli kullanımda gözleri, cildi ve akciğerleri tahriş edebilir. SLES, laboratuvar hayvanlarında kansere neden olduğu bilinen 1,4-dioksan adı verilen bir madde ile de kontamine olabilir. Bu kontaminasyon üretim sürecinde meydana gelir. SLS, cildi doğal yağlarından arındırarak cildin kurumasına, tahriş olmasına ve alerjik reaksiyonlara neden olur.
Alkol: Kötü alkoller cilt bakımında yüksek konsantrasyonlarda kullanıldığında cildinizin koruyucu bariyerini bozar, bu da cildinizin artık nemi tutmada etkili olmadığı anlamına gelir. Ayrıca cildiniz çok fazla yağ üretirse, sivilcelere yol açabilecek yağ üretimini uyarır.
Boya: Yapay Renklerin cildinizde bıraktığı toksinler, hassasiyet ve tahriş riskinizi büyük ölçüde artırır ve bu kimyasalların vücudunuza emilmesine ve daha da büyük hasara neden olmasına zemin oluşturur. Ayrıca gözeneklerinizi tıkayabilirler, bu da daha büyük akne riskine yol açar.
Bir güzellik markası, tüm bileşenlerini listelemeye ve buna göre etiketliyorsa, temiz kozmetik adına doğru yoldadır. Ancak maalesef tüm markalar bu konuda şeffaf değildir.
Bununla beraber tüketiciler tarafından karıştırılan bir diğer olgu ise temiz kozmetiğin “doğal” olduğudur. Bileşenlerinin çoğunlukla bitkisel özlerden elde edilen, doğal bileşenler oluşu bir markayı temiz kozmetik markası yapmaz. Doğal bileşenler kullanan bir marka ürünlerini aynı zamanda şüpheli bileşenler ile formüle ediyor olabilir. Aynı şekilde temiz kozmetik olarak pazarlamasını yapan bir marka içeriklerinde doğal bileşenler kullanmak zorunda değildir.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak kozmetik alışverişlerinizde bilinçli tüketimler yapabilmek için hem doğa hem de kendi sağlınızı düşünmeniz gerekiyor. Yaşadığımız dünyaya verilen zararda daha fazla pay sahibi olmamak için geri dönüştürülebilir paketleme süreçlerini ve sürdürülebilir markaları desteklemek; sağlığımız için ise temiz kozmetik markalarını tercih etmek bireysel olarak atabileceğimiz en önemli iki adım.